google-site-verification=-NAEpN6wpQ_pqQOHNz5s7a2Yc8O3-zmLaSG-U5TAb-Q google-site-verification=-NAEpN6wpQ_pqQOHNz5s7a2Yc8O3-zmLaSG-U5TAb-Q
top of page

Liderlik: Liderlerin Davranışları

Liderlik başarısında kişilik özellikleri özellikle önem taşımıyorsa belki de davranışları önem taşıyordur. Bu düşünce Lippitt ve White’ın 1943’deki araştırmalarına yön vermişti. Lippit ve White (1943) liderlik çalışmalarında ilk ve etkili araştırmaları yapanlar arasındadır. Onlara göre liderlikte liderin kim olduğundan çok liderin nasıl davrandığı önemlidir. Bu varsayımdan hareketle farklı lider tiplerinin grubun atmosferine, moraline ve başarısına yapabileceği etkiyi araştırmışlardır. Okul çocuklarının eğitim sonrası katıldıkları klüp faaliyetlerini kullanmışlardır. Çocukları üç ayrı çalışma grubuna ayırmışlar ve haftanın belli günlerinde toplayarak klüp faaliyetleri yaptırmışlardır. Grupların her birinin başına bir lider konulmuştur. Bu liderler aslında araştırmacılarla işbirliği yapan kimselerdir. Bu liderler üç farklı lider tipinde önceden eğitildikleri için, her liderin farklı tipte davranması ve buna bağlı olarak grup yapısının da her grup için farklı olması sağlanmıştır. Buna göre otoriter lider tipinin grup içinde kulübün faaliyetlerini düzenlemesi, grup üyelerine emirler vermesi ve herkesi elindeki işe yoğunlaştıracak yönde davranması sağlanmıştır. Demokratik lider tipinin ise grup içinde yapılacak olan işle işle ilgili teklif beklediğini belirtmesi ve sıradan kulüp üyesi gibi davranıp planları tartışması sağlanmıştır. Araştırmacılar bir de üçüncü bir lider tipi belirlemişler ve adına serbest lider demişlerdir. Bu lider tipinin grup içinde herkesi kendi başına bırakıp pek az işe müdahil olacak şekilde davranması herkesi kendi haline bırakması sağlanmıştır.


Araştırma düzeni içinde üçe ayrılan kulüplerin her birine yukarıda üç lider tipinden biri (işbirlikçi) yedi hafta liderlik etmiştir, daha sonra diğer lider tipi ile yer değiştirmiştir. Liderler gruplarını iki defa değiştirmişler ve bu suretle her değişmede, kendi liderlik tarzlarını da değiştirmişlerdir. Lippit ve White’ın buradaki amacı, gruplarda gözlenen herhangi bir etkinin liderin kişilik özelliğinden çok liderin davranışlarına atfedilebileceğini göstermekti. Nitekim bu etkiler gözlenmiştir. Demokratik liderler diğer iki lider tipinden daha çok sevilmiştir. Bu gruplardaki hava çok arkadaşça, grup merkezli olup grup verilen işle kabul edilebilir oranda meşgul olma eğilimi göstermiştir. Otoriter liderlerin olduğu gruplarda üyelerin daha saldırgan, lidere daha fazla bağımlı ve yapılacak işten ziyade kendileri ile meşgul oldukları görülmüştür. Sembolik liderin olduğu gruplarda liderler oldukça sevilmekle birlikte üyeler iş yapmaktan ziyade oyun oynamışlardır. Ortaya çıkarılan işin ölçüsü açısından da gruplar arasında farklılıklar görülmüştür. Otoriter liderin olduğu gruplar en çok çalışan gruplar olmakla beraber bu çalışma temposu liderin bizzat bulunduğu şartlarda sürmüştür. Lider ortamı terk ettiğinde hemen hemen hiç iş yapılmamıştır. Demokratik olarak yönlendirilen gruplar daha az üretken olmakla beraber liderin yokluğundan pek etkilenmemiştir. Sembolik liderin olduğu gruplarda ise üretkenlik liderin odayı terk ettiği zamanlarda ortaya çıkmıştır.

Bu sonuçlar değişik açılardan tartışmaya açıktır. Hemen ilk akla gelen itiraz, kültürün liderden ne anladığı ve ondan ne beklediğinin sonuçları etkileyebileceğidir. Sözgelimi Hintli denekler, demokratik liderlerin davranışlarını garipsemişler, kendilerine fikir danışan lideri demokratik olmaktan ziyade, zayıf bulmuşlardır (Sinha,1981). Türkiye’de de benzer bir düşünce ile hareket edildiği söylenebilir, özellikle hiyerarşik ve karmaşık yapılanmaların olduğu kurumlarda liderin, ne yapması gerektiğini bilen kişi olması beklenir. Kültürel farklılaşmanın yanında ortamın taşıdığı özellikler de dikkate alınmalıdır. Gruplar ani ve büyük sorumluluk taşıyan kararlar alması gerektiği durumlarda sözgelimi tehlike, tehdit, zamanın çok kısıtlı olduğu ve hemen karar alınması gereken durumlarda otoriter liderin kararlılığı demokratik lidere tercih edilir. Bu arada doğaldır ki demokratik lider olmakla neyin işaretlendiği ve ne kast edildiği dönemin ve de araştırmacılarından kendi kültürel bağlamları son derece belirleyici olmuştur.


Lippitt ve White’in demokratik lider ve otoriter lider arasında yaptığı ayırımı daha sonra Bales (1950) biraz değiştirerek tekrar ortaya sürdü. Gruplarda etkileşimi incelediği uzun dönemli araştırmaları neticesinde gruplarda iki tip liderlik rolü olduğunu öne sürmüştür. Bunlar işle ilgili uzman, sosyal duygusal uzman rolleridir. Ama Bales’e göre bu uzman roller tek kişide aynı zamanda bulunmaz. Daha ziyade bu roller farklı kişiler arasında geçiş yapar. İşle ilgili uzman rolü diğerine göre daha üstün lider konumundadır. İşle ilgili uzman olarak ortaya çıkan kişi, grubun o sırada uğraştığı işteki performansına yardım etmede en iyi şekilde donatılmış kişi olarak algılanır. Bu tipteki kişilerin davranışları kolaylıkla ayırd edilebilmektedir. Grubun faaliyetlerine en büyük oranda katılan kişi olma eğilimindedirler. Davranışları özellikle işle olan etkileşim kategorileri üzerine yoğunlaşmıştır, fikirler üretir, yönlendirme tekliflerinde bulunur. Diğer taraftan duygusal sosyal uzman grup üyelerinin duygularına dikkat sarf etmekte ve bunlara cevap vermek için daha çok zaman harcamaktadır.


Bazı gerçek hayattaki gruplar üzerinde yapılan gözlemler bu iki lider rolü kavramını destekleme eğilimindedir. Bales teorisinde iş ve duygusal sosyal yönelimleri iki uçlu bir kutuplaşma olarak ele almıştır. Ama Ohio eyaleti liderlik çalışmaları adlı program (Fleishman, 1973, Stodgill, 1974) çerçevesinde yapılan araştırmalar, bu kutuplaşmaların birbirinden bağımsız boyutlar olarak ele alınmasının yerinde olacağını savunmaktadır. Buna göre bu iki faktör, Bales’in beklediği üzere tersine ilişkili bir durumda olmayıp, geniş bir şekilde birbirini kesen iki faktör olarak ortaya çıkmaktadır.


74 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page